1991 baharında radikal eklektik yazarlar ve saksofoncu John Zorn, East Village’daki dairelerinin önünde bir taksiye atladı. Zaten İngiltere’den gelen genç davulcu Mick Harris vardı; Napalm Death, punk ve metalin yakıcı, hız çılgın karışımı olan grindcore grubu’nun önde gelen örneği haline gelmişti. Hedefleri: Zorn’un arkadaşı ve işbirlikçisi, üretken basçı-prodüktör Bill Laswell’in Brooklyn’deki merkezi Greenpoint Studios.
Orada, bir gün içinde üçü tamamen doğan bir plak yayınlandı. Zorn’un, Laswell ve Harris’in dönüşümlü olarak patlayıcı ve hantal ritimleri üzerine sarsıcı alto saksafonunu içeren – Zorn ve Harris’in vokal çığlıklarıyla tatlandırılmış – albüm, caz avangardıyla underground rock’ın en yasaklayıcı aşırılıkları arasında yeni bir köprüyü temsil ediyordu.
Cuma günü, Zorn’un Tzadik plak şirketi, toplu olarak PainKiller olarak bilinen üçlünün orijinal kadrosunu içeren, 30 yıl aradan sonra ilk yeni stüdyo kaydı olan “Samsara”yı yayınlayacak. Kişisel aynı olsa da bu sefer pek çok şey farklı.
Öncelikle programın çalıştırılması sırasında üç müzisyen hiçbir zaman aynı odada olmuyor. Onlarca yıldır elektronik müzik yapan ve PainKiller’ın 1998’de aralıklarının ayrılmasının ardından davul çalmayı tamamen bırakan Harris, İngiltere’de kendi evindeki sentetik ritimlere katkı bulunuyordu. Zorn, Laswell’in 90’ların sonlarında operasyonlarını değiştirdiği New Jersey stüdyosu Orange Music’te saksafon ayrıntılarını abarttı. Ve Laswell, uzun süredir mühendis olan James Dellatacoma’nın Yukarı Manhattan’daki dairelerinde derme çatma bir mobil stüdyo basları aracılığıyla kurduğunu ekledi.
Laswell için mesafe sadece uygun değil, aynı zamanda derin kişisel mücadelenin olduğu bir dönemde gerekliydi. 2022’den bu yana, diyabet ve yüksek tansiyonun sıra yanı kan enfeksiyonuyla da mücadele ediyor; kalbi, böbrekleri ve akciğerleriyle ilgili sorunlar onu temizliyor neden oluyor, yürüyemiyor ve şiddetli ağrılara neden oluyor. parmakları çalmasını ciddi şekilde sıkıştırıyor. O ve ekibi aynı zamanda Orange Music’ten olası bir tahliyeyi engellemek için de mücadele ediyor.
albümün, demokratik saksafon çizgileriyle katmanlanan sürükleyici, zengin dokulu beatscape’lerden oluşan sekiz parça, hala şüphe götürmez bir şekilde PainKiller gibi hissettiriyor ve üçlünün ıssız uzun biçimli dub ve halüsinasyonlu ambiyansı yinelediği 1994 tarihli “Execution Ground”dan sonra grup kataloğuna.