Avrupa’da İkinci Dünya Savaşı’nın ardından yaşanmış en büyük soykırımı olarak nitelendirilen Srebrenitsa Soykırımı, üzerinden çeyrek asır geçse de Boşnak milletinin kapanmayan yarası olmaya devam ediyor. Soykırım mağdurları yaşadıkları ibretlik hikayeleri Demirören Haber Ajansı’na (DHA) anlattı.
Bosna Hersek’in doğusundaki Srebrenitsa’nın 11 Temmuz 1995’te Ratko Mladic komutasındaki Sırp birliklerce ele geçirilmesinin ardından başlayan, kısa zaman içinde en az 8 bin 372 Boşnak sivilin hunharca öldürüldüğü soykırım, sadece kurban ailelerinin değil tüm Boşnak ulusunun da en derin yarası olarak kabul ediliyor. 28 yıl önce başlayan ve 3 buçuk yıl süren saldırılar gerçekleşirken, Bosna Hersek Ordusu’nda görev alan Sırp general Jovan Divjak Bosna Hersek’i, Boşnakları savunmak için mücadele etti. Jovan Divjak, kendisinin ve ordudaki diğer görev arkadaşlarının tek amacının Bosna Hersek’in toprak bütünlüğünü korumak ve Boşnak halkının zulme uğramadan, barış içinde yaşaması için verdikleri mücadeleyi DHA’ya anlattı.
“BOŞNAKLARIN HAKLARI KABUL GÖRÜLMEDİ”
Bosna Hersek’te ‘çatışma’ değil, bir ‘saldırı’ gerçekleştiğini belirten General Jovan Divjak, “Bosna Hersek’te yaşanan şey, hiçbir zaman ‘çatışma’ olmadı. O bir saldırıydı. Belgrad’dan ve Zagreb’ten gelen bir saldırıydı. Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi de saldırının Zagreb hükümeti tarafından gerçekleştirildiğini beyan etmişti. Öte yandan Belgrad’ın yaşananlara engel olmak için gerekli tedbirleri almadığı, bu zulmü yapanlara herhangi bir cezai yaptırım uygulanmadığı ve dolayısıyla Srebrenica’da yaşananlardan büyük ölçüde sorumlu olduğu söylendi. Her iki tarafın da idealleri vardı. Biri büyük Sırbistan’ı diğeri ise Büyük Hırvatistan’ı kurmak istiyordu. Sırbistan 1878’den beri bu hayali kuruyordu. 2’nci dünya savaşı başladığında ise, General Dragoljub Mihailoviç Sırpların Cava Denizi’ne kadar ulaşması gerektiğini söyledi. Hırvatistan ise, Bağımsız Hırvatistan Devleti’ni kurmak istiyordu. Bu hayaller uğruna Bosna Hersek’te büyük suçlar işlediler. Hiçbir zaman Boşnaklar’ın Müslüman olduğunu ve herkesin sahip olduğu haklara onların da sahip olduğunu kabul etmediler” diyerek bugün de bunun en temel problemlerden biri olduğunu söyledi.
“KUŞATMANIN BU KADAR UZUN SÜRECEĞİNİ, BİR SOYKIRIM YAPILACAĞINI ÖNGÖREMEDİK”
Bosna Hersek Ordusu’nda olup, Boşnakları da savunan ve bundan gurur duyduğunu dile getiren Divjak, “Saraybosna çok uluslu, multi kültürel bir bir halkı temsil eden sembolik bir şehirdi. Orada birlikte vardı. Bu nedenle beklemediğim, olmayacağını düşündüğüm saldırı 4 Nisan 1992’de gerçekleşti. Bosna Hersek Ordusu’nda yer almak benim için büyük bir onurdu. Boşnak Albay Hasan, ilk milletvekili Hırvat Stjepan Şiber ile birlikte Bosna Hersek’in ve halkın bağımsızlığı ve güvenliği için mücadele ettik” şeklinde konuşarak birliğin ve beraberliğin her zaman önemli olduğunu vurguladı. Kuşatmanın uzun süreceğini ve sonunda bir soykırım yapılacağını öngöremediklerini söyleyen Divjak, sözlerine şöyle devam etti: “Kuşatmanın 3 buçuk yıl kadar uzun süreceğini düşünmedim. En başta askerlere, ‘3-4 ay sürer’ dedim. Ağustos ayına geldiğimizde ise kuşatmanın 3-4 yıl süreceğini söyledim. Aradan 28 yıl geçti, bugün karşılaştığımızda ‘Nasıl bildin o kadar süreceğini’ diye soruyorlar. Ben de tecrübelerime dayalı olduğunu söylüyorum. Savaş için, savaşmak için çok zamana ihtiyacınız var. Hazırlanmak ve organize etmek uzun süren bir iş. Aynı şekilde bir savaşın bitmesi için de çok zamana ihtiyacınız var. Bu savaşın durdurulması, uluslararası topluluğun baskılarıyla oldu. 6 Nisan 1992’de Bosna Hersek Avrupa tarafından resmen tanındı.”
“SIRP MİLLİYETÇİLERİN AMACI ETNİK TEMİZLİK YAPMAKTI”
Müslümanların bölgede istenmediğini ve milliyetçi Sırpların etnik temizlik yapmayı amaçladığını belirten Divjak,“Bir analizle, Srebrenica’daki soykırıma gelene kadar Batı Balkanlar’da yaşananların bir kronojisi ve düzenli bir sırası var. İlk olarak etnik temizlik. Hırvatistan’da da Bosna Hersek’te de o etnik temizlik 1991’de başladı. Sırplar da bu etnik temizliği yaptı. 1992’nin Mayıs ayında, Sırp Cumhuriyeti Meclisi toplandığında Radovan Karadziç 6 temel amaçları olduğunu dile getirmişti. İlki etnik temizlikti ve Sırplar, Hırvatlar’dan ve Boşnaklar’dan ayrı bir noktada olmalıydı. Diğer bir amaç ise, Belgrad ile Banja Luka arasında bir koridor kurulmasıydı. Sonrasında ikinci ve üçüncü bir koridor daha oluşturmak istiyorlardı. Böylece Saraybosna’yı böleceklerdi. Bir diğer amaçları ise, denize kıyısı olan bir ülke olmaktı.”
“HOLLANDA TABURUNUN AMACI SALDIRILARI ÖNLEMEKTİ AMA…”
Koruma altına alınan bölgelerin korunmadığını vurgulayan Divjak, “1992’de, Srebrenica’da 5 bölgenin korunması için karar alınmıştı. Saraybosna, Tuzla, Jepa, Bihac ve Mostar. Ama, bu korunması gereken alanlar tam anlamıyla korunamadı. Hollanda taburu, bölgeyi koruyan ve saldırıyı, katliamı önlemesi gereken bir taburdu. Ancak bu tabur gençlerden oluşuyordu. Hiçbir tecrübesi olmayan genç yaştaki çocukların ellerinde tüfekler, silahlar vardı. Boşnakları da o ellerle kurban ettiler” dedi.
“ÇETNİKLERE KATILMAK İSTEMEYEN GENERALLER ‘HAİN’ İLAN EDİLDİ”
“Sırbistan’da 150 binden fazla Sırp, savaş çıkmasını istemediği için Sırbistan’ı terk etti. Şöyle bir bilgi vereyim; Miloşeviç, Aralık 1991- Ocak 1992’de 150’den fazla generali, ‘diğer devletlerin oluşumu’ fikrine karşı çıktıkları için emekliye ayırdı. Savaş istemeyenler ve bu fikre karşı çıkanlar kendi halkına ihanet ettikleri gerekçesiyle ‘hain’ ilan edildi. Bana da hainmişim gibi davrandılar. Öyle ki, şehrin sokaklarında megafonla isimlerimiz anons ediliyordu. Ve şöyle devam ediyordu: Kendi milletini Boşnaklar için sattı, Boşnaklar da bir gün bizi satacak.” Kendisinin de ‘hain’ olarak nitelendirildiğini ve bir dönem hapis yattığını söyleyen Divjak, yaşadıklarını şöyle anlattı: “Bu konuda biraz tecrübem var. Bir dönem, aralığın başıydı, Bosna Hersek Ordusu’ndayken çetniklerle iş birliği yaptığımı düşündüler. Tutuklandım, 20 gün hapis yattım. Bunlar, o fedakarlık döneminde bile, birinin çıkıp milliyetten bağımsız olarak, adalet için mücadele ettiğini, din ve dil ayrımına karşı çıktığını anlayamayanların kara vicdanları. Serbest kaldığımda ise kumandanın yanına gidip ‘Benim onlarla iş birliği yaptığımı düşündün mü, şüphe ettin mi benden’ diye sordum. Benden şüphe etmediğini söyledi ama kendisini düzgün bir dille ifade edemedi.”
“FOTOĞRAFIM VE ADIM BÜTÜN SINIR KAPILARINA ASILDI”
“3 Mayıs 1992’de, Cumhurbaşkanı Alija Izetbegoviç arasında, Lizbon’dan dönüşünde Yugoslav Ordusu’nun Lukavica’daki kışlasında gözaltına alındı. Aynı gün, Dobrovoljaçka Sokağı’nda bir saldırı gerçekleşti. Beni, o gün gerçekleştirilen saldırıyı organize etmekle ve o insanları öldürmekle suçladılar. Bugün de suçluyorlar. Sırbistan Savcılığı, ‘Yugoslav Ordusu’na mensup 35’den fazla askeri öldürmek’ suçundan benimle birlikte 18 kişiyi kovuşturma kararı verdi. Ardından hakkımda yakalama kararı çıkarıldı ve fotoğrafım, ismim tüm sınır kapılarına asıldı. 2011 yılında, 4 buçuk ay Viyana’da hapis yattım. Sırbistan Savcılığı, bu sürecin sonunda Saraybosna’ya dönemem izin verdi. Biz aklandık ama Belgrad hükümeti bunu hiçbir zaman kabul etmedi, etmiyor.”
“KARADZİÇ’İN YARGILANDIĞI DAVADA DİĞER SOYKIRIMLAR ELE ALINMADI”
Bosna Hersek’te yapılan soykırımda büyük rol oynayan, ‘Bosna Kasabı’ olarak bilinen Radovan Karadziç’in geçtiğimiz yıl Lahey Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi’nde müebbet hapis cezasına çarptırılmasıyla ilgili de konuşan Divjak, “Cezayı duyduğumda bir şeyleri eksik buldum. Bu ceza verilirken, Sanski Most’ta, Prijedor’da, Tomaşica’da, Kozarca’da, Vişegrad’da, Zvornik’te yapılan soykırımlar ele alınmamıştı mahkemede. O büyük bir eksik” yaşananların unutulmaması gerektiğinin altını çizdi.
Hürriyet